27 Ocak 2015 Salı

İlk günler

Bayağı güzel bir kızdım. Ailemden uzak, büyük bir şehirde okumuştum üniversiteyi. Ama doğru düzgün bir tane bile erkek arkadaşım olmadı evlenene kadar. Niye acaba? Çok mu suratsız duruyordum, çok mu soğuk davranıyordum erkeklere karşı? Şu anda bile tam bilmiyorum bunun sebebini. Bir erkek arkadaşım olsun istiyordum aslında içten içe, niye istemeyeyim ki? Bir kere hormonlar sürüklüyor insanı o noktaya. Ayrıca bakıyorsun, çevrende en sünepe kızların bile sevgilisi var, e benim niye olmasın ki diyorsun. Demekle olmadı tabii. Tabiri caizse gözümü açtım, kocamı gördüm. Bunu böyle uzun uzun anlatmamın sebebi, acaba evliliğimdeki tutumlarımda, daha önce kadın-erkek ilişkisine dair hiçbir tecrübemin olmamasının olumsuz bir etkisi oldu mu, bunu çözümlemek. Bilseydim, yaşasaydım, deneyimli olsaydım, başka bir kadın olurdum belki evliliğimde. Daha akıllı, daha uyanık, daha doğru zamanda doğru konuşan, doğru davranan. Bilemiyorum. Bilsem ne değişecek ki aslında.

Üniversiteyi bitirmiş, 5-6 ay önce memleketimde işe başlamıştım. Tabii koca adayımı kendim ayarlayıp aileme getiremediğim için, böyle bir kişiyle çalışma hayatımda da henüz karşılaşmadığım için ve de babamın aşırı tutucu tavırları münasebetiyle zaten farklı ortamlara girip birileriyle tanışma şansım olmadığı için evlenme umudum gelen görücülere kalmıştı. İşin doğrusu çok da aman aman biri talip olmamıştı o güne kadar. Ya işi iyi olmuyordu ya huyu ya da tipleri facia oluyordu. Neyse, asıl oğlana gelelim. Benim anneannemle, kocamın ailesi birbirlerini tanıyorlarmış. Beni duymuşlar falan işte. Kayınvalidem, T. sevmez öyle eve gidip kız görmeyi, nasıl etsek de karşılaştırsak sizin kızla bizim oğlanı diyor ve bir yolunu bulup karşılaştırıyorlar bizi. Aslında o da biliyor, ben de biliyorum karşılaşma sebebimizi, ortamdaki herkes de. Ama kimse çaktırmıyor durumu, tesadüfmüş gibi her şey. Beni beğeniyor T., annesi arayıp anneannemden telefonumu istiyor, T. beni arıyor, buluşalım mı diyor, buluşuyoruz vs vs. Güya görücü usulü olmayan tanışma hikayemiz bu. 

T. beni beğeniyor da, ben de onu çok beğeniyorum aslında. O güne kadar karşıma çıkmış en düzgün aday kendisi. Mesleğimiz aynı, dış görünüş iyi, zarif, görgülü, centilmen, zevkli... Üstelik de beni beğeniyor. Öyle güzel konuşuyor ki. Benim onca yıldır içimde hapsettiğim tüm kadınsı duygularım, akacak böyle bir yatak bulur bulmaz sel olup coşuyor. Tamam, görücü usulünden bozma bir yolla tanışmışız ama yaşadığımız büyük bir aşk gibi geliyor bana. Benimki öyle en azından. Karşımdaki de aşık gibi geliyor bana. Hali, konuşmaları, tavırları bunu anlatıyor en azından. Gerçi aşk sarhoşuyken ne kadar doğru görür ki insan gerçek dünyayı.

Nişanlı olduğumuz dönemde annem, "Sen çok seviyorsun T. yi" diyor. "Nasıl anladın?" diyorum. "Bakışlarından" diyor, "Ona bakarken gözlerin ışıl ışıl oluyor." "Ya o?" diyorum, "O bana nasıl bakıyor?", "O, senin gibi bakmıyor" diyor, "Onun gözlerinde o ışığı görmedim."  Bu konuşmayı çok sık hatırlıyorum son zamanlarda. Annemin sözlerini dikkate alıp, gözümü açsaydım başka mı olurdu her şey, diye düşünüyorum. Sonra saçma buluyorum bu düşüncemi, ne yapacaktım diyorum, ışıklı bakmadı diye vaz mı geçecektim adamla evlenmekten. Sanki daha iyileri kapıya dizilmişti. Ama en azından, aşk sarhoşluğundan çıkıp, bu adamın senin onu sevdiğin gibi delice sevmediğini anlasaydın, bu kadar büyük beklentilerle başlamazdın belki evliliğe, sonunda da bu kadar büyük hayal kırıklıklarıyla boğuşmazdın belki. Olabilir tabii. 

Bir de olayın başka bir yönü var. Annem o konuşmayı yaparak, o anada ikimizin de farkına varmadığı bir aşağılık kompleksine mi sürükledi acaba beni? O konuşmayla T. nin bana gerçekten aşık olmadığı, bundan dolayı da bir gün onu kaybedebileceğim, bir gün başka bir kadını bana tercih edebileceği olguları mı yer etti bilinçaltıma acaba? Ve hep bu kaygılardan dolayı farkına varmadan onu kendimden uzaklaştırıp, kıskançlıklarımla başka kadınlara mı ittim acaba?

Şimdi yazarken farkediyorum ki, ne kadar çok suçu kendimde arıyorum ben. Yoo, aslında böyle değil hissettiklerim. Evliliğimin yıkılma aşamasına gelmesinde mutlaka bir katkım vardır benim de ama bunun yüzdesinin daha çok kocama ait olduğunu biliyorum. Peki yazarken neden farklı çıkıyor cümleler? Aslında farketmeden yaşadığım bir suçluluk duygusunun tezahürü mü bu, yoksa sadece empati kurma takıntımın bir neticesi mi? 


2 yorum:

  1. Günaydın..
    Sabah keşfettim bloğunu, hoş geldin..
    3 yazı yazmışsın, 3'ünü de okudum, gerekli bilgilere sahibim şimdilik senin için :)
    Öncelikle, iyi ki yazmaya geldin, iyi ki burdasın, çok iyi bir şey yapıyorsun sevgili T.
    Diğer mevzu ise, sadece enn dışardan biri olarak, hayatta en önemli şey kendisi, kendi ruh sağlığı..
    Sen iyi olursan çocuğun olur.
    Kendini suçlama, geçmişe dönme.
    Herkes için hatalar, herkes için bu hayat.
    Kolaylıkla sıyrılman, kendi sağlığını bulman dileğiyle..
    Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. İyi olmayı ben de o kadar çok istiyorum ki. Ama sanki daha uzun bir süre iyi olamayacakmışım gibi bir his var içimde. Ya da çok moralsizim şu anda, ondan öyle geliyor. Düşündüğüm her çare, aklıma gelen her teselli sahte geliyor. Çok acı çekiyorum aslında. Sadece güçlü olmaya çalışıyorum. Güçlü hissetmediğim halde.

      Sil